Kafkasya’da 6 Gün

Eski Zamanlarda Treni Özlüyorum
18 Aralık 2017
İki Gecenin Arası
18 Aralık 2017

Kafkasya’da 6 Gün

Külekler Şehri…

Yine bambaşka bir diyarda açtık gözlerimizi yaşama…

Keşfedilmeyi bekleyen nice güzelliklere… Kafkasların en büyük şehri, Azeri diyarı Bakü’deyiz. Hazar Deniz’inin batısında önemli bir kültür ve tarih başkentindeyiz.

Öyle sıcak insanlar ki Azeriler, onca tersliğe rağmen insan onlara kızamıyor. Havaalanına giriyorsunuz, sigara içilmez yazıyor ama bir sütunun altında kül tablaları, insanlar orada sigara içiyor. Türkiye’den gelen biri, arkadaşına soruyor “Sigara içebilir miyim?” “ Aman sakın ha!…” diyor… Bu uyarıya önce çok şaşırsam da sonradan yasaların bu ülkede sadece kağıt üstünde olduğunu çok net anlıyorum. Pasaport kontrolünden geçtikten sonra vize almak da herhalde sadece Azeri diyarında olsa gerek…

Vize almaya gidiyorum. “10 dolar diyor” görevli memur. Kaç Euro diyorum. “10 Euro” diyor.  “Sizde Dolarla Euro aynı mı” diyorum. “Hayır, ama şimdi nereden bulayım 4 doları” diyor. “Tamam sorun yok kalsın” diyorum. Bu arada bir Euro’nun da neredeyse bir Manat’a eşdeğer olduğunu öğreniyorum. Pasaport memuru ve vizedeki polis sıcacık bir karşılamayla “Hoşgelmişeniz” diyor ve bütün terslikleri unutturuyor.

Bu Azerbaycan gezimizde, Azeri bir arkadaşımız eşlik ediyor bize… Gürcistan- Ermeni sınırında yaşamış ancak 1989’da’ki Ermenistan Azerbaycan savaşında Ermenistan’dan göç etmek zorunda kalmış bizim gibi bir başka göçmen… Öyle zengin bir kültür ki… Ve öyle çok acı var ki… Ve öyle çok anlatacak hikaye…

Azerbaycan’daki Türkler Türkçe konuştuklarını iddia etseler de onları anlamak gerçekten çok zor. Dil yapısı aynı gibi görünse de kelimelerin anlamları çok farklı… Arkadaşımızın eşi eve gidince bize “Nasıl, yahşi düştünüz mü” diye soruyor. İyi indiniz mi anlamında… Ben gülerek “Çok yahşi düştük” diye cevap veriyorum. Yemek masasından tutun da günlük yaşamdaki kelimelere kadar çok farklı bir Türkçe… Kendileri de aslında bu durumun farkında ve konuya dair esprili hikâyeler anlatıyorlar. Bir Azeri’nin evine kız istemeye gelen Türk aile “Nasıl işler iyi mi? diye sorduğunda evin hanımı “Kerhaneler açıkken daha iyiydi şimdi biraz bozuldu” demiş. Bu cevap ortamda ufak çapta bir kriz yaratsa da sonradan kerhanenin Azericede fabrika olduğu anlaşılınca, milleti çok güldürmüş… Çatala çengel, elbiseye balta, köpek yavrusuna küçük, ön tarafa gavat ve daha nice 24 saatte öğrenemediğim kelime ile buluşuyorum Türkçe dili adına…

Bu durumu gören Azeri arkadaşımız “Biz gerçekten Türk müyüz?” diye kendini sorgulamaya başlıyor…

Azerilerde Bayram kutlansa da bayramın çok farkında değiller aslında… Din ile ilişkileri aynı biz Kıbrıslıtürkler gibi… Kulla, Tanrı arasında… Buralarda başörtülü kimseyi henüz görmedim.

Azerbaycan her dönemde başka bir ülkenin egemenliği altına girmiş. Azerbaycan 9 milyonluk bir ülke olsa da en az 30-40 milyon da İran’da nüfusları varmış. Hatta Türkiye’nin doğu bölgelerinde de çok Azeri Türkü yaşarmış. Zamanında Ermenistan Azerbaycan ve Türkiye arasında bir sınır olsun diye Rusya tarafından kurulmuş… Bu elbette Azeri Türklerin tarihi yorumlaması… Söylemeden de edemiyorlar “Bizi Allah korumuş, ya Sovyetler yerine hakimiyet İranlıların elinde olsaydı halimiz ne olurdu” diye… Yani aslında Azeri nüfus bölgede çok fazla ama tarih boyunca tek uygarlık altında çok az zamanlarda buluşabilmişler…

Azerilerin masa muhabbeti çok ilginç ve çok keyifli… Konak (misafir) varsa mutlaka votka (varak) ya da şarap da oluyor. İçki içmeyi seven bu millet, içki masasında her biri kendini milletvekili falan sanıyor… Her yudumda başka başka güzel dilekler ve konuşmalar… Ha bu arada votka içiyorsanız bir çekişte küçük votka bardağını bitirmeniz gerekiyor.

Henüz 24 saat geçmese de bu diyarda; ben Bakü’yü ve Azerileri çok sevdim. Bakü “Rüzgarlar Şehri” ya da onların deyimiyle “Külekler Şehri…”  Azeriler petrol zengini şehirlerine adeta hayranlar… Elbette petrolün getirisi yanında başlarına açtığı belaların da çok farkındalar…

Bakü’de rüşvet yaşamın her an her yerinde… Rus dili ve  kültürü buralara henüz çok hakim olsa da derin bir Türk ve zengin bir Kafkas kültürünü de hep hissediyorsunuz… Sovyet’lerin altyapı anlamındaki zenginliği hem metrolarında hem de geniş bulvarlarında göze çarpıyor…

Kafkaslardaki Büyü…

Hepimiz bir yolculukta yaşarız aslında,

Kimimiz rotasını kendi çizer,

Kimimiz ise kendisi için çizilen rotada ilerler…

Kafkaslardaki gezimiz petrol şehri Bakü’de devam ediyor. “Rüzgarlı şehir” Bakü’nün Apşeron yarımadası petrol kuleleri ile dopdolu… 20’nci yüzyıla dünyanın bir numaralı petrol üreticisi olarak giren Azerbaycan, hala daha belini ancak neft sayesinde doğrultabiliyor.

Azerbaycan Türkçesi ya da Azerice Azerbaycan’da 8 milyon, İran’da 32 milyon, Gürcistan’da 50 bin kişi tarafından konuşulan Türk dilinin Oğuz lehçelerinden biridir. Azericenin, Türkiye Türkçesinden hem ses yönünden, hem de anlam yönünden farklılıkları var. Türkiye Türkçesi’ndeki çoğu k’lar Azerice’de “g” oluyor: Gapı (kapı), gıymet (kıymet), nögte (nokta), barmag (parmak) gibi. İç ve son seslerdeki k’lar da Azerice’de “h”ye dönüşüyor: Ohı (oku), yahın (yakın), yoh (yok), balıh (balık) gibi.

Sovyetler Birliği döneminde Kiril alfabesini kullanan Azeriler, 1992’de Haydar Aliyev’in emriyle Latin harflerine geçmişler. Azericede Türk alfabesine ek olarak üç harfleri daha var… “q”, “x” ve ters “e” de var. Azeri diyarında insan en çok dile takılıyor. İlk başlarda çok ters ve farklı gelen dili bir süre sonra anlamaya başlıyorsunuz. Konuşurken onlar bize, biz de onlara gülüyoruz.

KAFKASLARIN BÜYÜSÜ…

Bakü’nün tarihinde kaybolamadan, Hazar Denizi’nin kıyısındaki güzelliklere doyamadan ve kültürü sindiremeden Azerbaycan’ı boydan boya geçecek ve Tiflis’e varacak yolculuğumuza çıkıyoruz. Önce kupkuru çöl gibi yerlerden geçiyoruz. Petrol’ün iklime etkisini bire bir hissederek yol alıyoruz ve yavaş yavaş Kafkaslar başlıyor. Azerbaycan’da her ile “reyon” adı verilir. Her reyonun bir başkenti ve parlamentosu vardır. Bu Reyonlar, en üstte Bakü’deki parlamentoda temsil edilir ve merkezi hükümet  tarafından yönetilir. Bakü reyonundan çıkınca İsmaili reyonuna giriyoruz. Kafkaslara yaklaştıkça büyü başlıyor. Hani şairlerin “hazan” dediği mevsimi işte burada yaşıyorsunuz. Kocaman, ulu kayın, meşe ve çam ağaçları arasında kaybolurken, sonbaharın her rengi sizi bir başka sarhoş ediyor. Kırmızıdan sarıya, kahverengiden turuncuya büyüleyici renkler… Yukarda ucu karlı Kafkaslar, yanı başımızda her an her yerde çeşmeler, onların “çay” dediği şarıl şarıl akan nehirler… Atlar, eşekler, hindi ve kaz sürüleri her an her yerde… Orman kenarlarında binlerce yıldır doğudan batıya göç güzergahı olan bu yol boylarında pazarlar, ağaç altı restoranları… Yemekte menü hiç değişmemecesine et… Mevsime göre değişen et türleri… Sonbaharda kuzu, kışta kar düşünce hindi, yazda ise oğlak… Etin en lezzetli mangal kebaplarını Kafkaslarda yiyebilirsiniz. Radyolarda yanık aşık türküleri dinleyebilirsiniz. Kendinizi ipek yolunda yüzyılları aşan bir yolcu gibi hissedebilirsiniz. Gürcistan -Tiflis yolunda  rotamız İsmaili, Gabala, Oğuz, Seki ve Gence reyonları… Sonra da Balakan sınır kasabasından Gürcistan’a girmek…

Oralarda Türkleri gören Azerilerin çok popüler bir söylemi var. Bir zamanlar Haydar Aliyev’in kullandığı bir cümle… “İki bayrak bir millet…” Türklere hayran bu milletin bu söylemi çok içten söylediğini hissedebilirsiniz. Ve Kıbrıslıtürkleri de çok seviyor Azeriler… Ben o söylemi geliştiriyorum: “Üç bayrak bir millet…” Gülüyorlar ve çok hoşlarına gidiyor.

RÜŞVET… NAM-I DİĞER “HÜRMET”…

Azerbeycan’da rüşvet ya da onların deyimiyle “hürmet” inanılmaz boyutlarda… Maaşlar öylesine düşük ki… 180 dolar maaş alan doktor, 150 dolar maaş alan öğretmen… Ve devlette çalışan en küçük memurdan en büyüğüne herkes rüşvet alıyor. Ben çok anlayamıyor ve inanamıyorum bu olaya… Araba ile giderken Azeri arkadaşımız bir demostrasyon yapıyor. 60 km. ile gitmemiz gereken yerde 80 km.’ye basıyor. Polis bizi durduruyor. “Selam gardaş, hız sınırını aşmışsan” diyor. Arkadaşımız “Selam yoldaş, cezası kaç pul?” diyor. Polis “ 30 manat” diyor. Arkadaşımız 10 manat çıkarıyor ve polisin eline veriyor. “Hürmet eyle gardaş” diyor. Polis “hürmet eyliyor” ve biz gidiyoruz. Azerbaycan’da yaşamın her an her yerinde rüşvet var. Aslında petrol geliri çok iyi olan bu ülke, kendi memuruna ve insanına doğru düzgün para vermediği için, ülkeyi bu kötü düzene mahkum ediyor. Dikta rejimini sırtınızda hissediyorsunuz.

Yüzyıllar boyu göçlere tanıklık etmiş bu şehirler arasında beni en çok etkileyenlerden biri Seki… Şehre girdiğim andan itibaren yüzyılların sırrını içinde barındıran otantik yapı beni esir alıyor. Şehir hanlar ve kervansaraylarla dolu… Çok iyi restore edilmiş ve korunmuş bu yapıları otel ve restoran olarak kullanılıyorlar.

Ve Gence… Azerbaycan’ın Bakü’den sonra ikinci büyük şehri… 2000 kusur yıllık bir şehir… Nizami Gencevi’nin 1140-1209 yılları arasında yaşadığı şehir… “Leyla ile Mecnun”, “Sırlar Hazinesi”, Hosrov ile Şirin, “Yedi Güzel” ve İskendername gibi yüzyıllara mal olmuş klasiklerin yazarı… Nice özlü sözü hala dillerde Nizami’nin:

Dünyanın damarını kim tutsa İsa gibi,

İnsaf ve adalet ile olur dünya hakimi,

Dünyaya fatih olmaz zülüm ile rezalet,

Yer yüzünün fatihi adalettir, adalet!

GÜRCİSTAN’DA UYANMAK…

Gence’den sonra Azerilerin Balakan sınır kasabasından Gürcistan’a geçiyoruz. Sovyetler Birliği yönetiminden önce çarlık Rusyası’nda Azerbeycan, Gürcistan ve Ermenistan Kafkasya Birliği’ni oluşturuyordu. Bu Birliğin de Başkenti Tiflis’ti… Bu coğrafyada yüzyıllar boyu Azeriler, Ermeniler ve Gürcüler hep birlikte yaşamışlar. Kültürü, acıları ve tarihi paylaşmışlar. Ancak ilginçtir ki, birbirlerinin dillerini paylaşmamışlar. Azeriler, Gürcüce, Gürcüler de Azerice ya da Ermenice konuşamıyor. Sovyetler Birliği döneminde hepsinin ortak dili Rusça olmuş ve birbirleriyle Rusça anlaşmışlar.

Yeni güne Gürcistan’da Ermeni sınırında bir Azeri köyünde uyanıyoruz. Hemen yanımızdan geçen ırmağın öteki yanında Ermeni köyü var. Çok değil, yirmi bir yıl önce bu köyün Azeri çocukları, karşıdaki Ermeni köyünün ortaokulu ve lisesinde okuyorlardı. Sonra savaş geldi. Kan, nefret, kin ve göç yılları başladı. Azeriler kendi topraklarını uzaktan seyrederken, Ermeniler de yalnızlaştıkça yalnızlaştı… Büyük bir devlet çatısı altında güvenli, kardeş arkadaş ve dost olarak yaşarken, küçüldükçe korkuyu, yalnızlığı ve çaresizliği yaşamaya başladılar.

Gürcistan üç buçuk milyonluk küçük bir ülke… Tarihi Başkenti Tiflis ise sadece  bir buçuk milyon… Gürcistan’da çok sayıda Ermeni ve Azeri de yaşamakta… Hatta Gürcüler özellikle Ermeni kadınlarla çok evlendikleri için nüfuslarının yarısının bile Gürcü olmadığı iddia edilir.

EŞSİZ GÜRCÜ LEZZETLERİ…

Gürcistan, Rusya ile sürekli çatışsa da, bölgede hem Ermenistan, hem de Azerbaycan için batıyla bağlantı noktası… Bölgedeki stratejik önemini de çok iyi kullanan Gürcistan, özellikle Devlet Başkanları Mihail Saakaşvili döneminde çok demokratik adımlar attı. Hukuk devleti olma yönünde önemli ilerlemeler kaydetti. Gürcistan Azerbaycan’dan çok daha fakir bir ülke olmasına rağmen, burada rüşvet asla yok. Kurallar hukuk çerçevesinde işliyor. Gürcistan’ın enfes doğası ve çok eski tarihinden başka gelecek için umut vaat eden çalışmaları da var.

Gürcistan’da 40-50 bin civarı Azeritürkü yaşamakta… Gürcistan’da Azeriler genellikle Borçalı bölgesinde Ermenistan ve Azerbaycan sınırında yaşamaktadırlar. Gürcistan’da yaşamalarına rağmen Gürcü dilini bilmedikleri için devlet yönetiminde ve dairelerde şimdilik fazla yer alamıyorlar. Ancak artık okullarında kendi dillerinin yanında Gürcü dersleri de var. Azerbaycan, Gürcistan’da bulunan Azeriler için Gürcü hükümetine yardım yapıyor. Türkiye’den de Azeriler için yardım geliyor.

Gürcistan’ın bir başka zenginliği de nefis yemekleri olsa gerek… “Gürcü hengeli” denilen mantısı, lüle kebabı ve haçapuri benim unutamadığım lezzetler… Ve bizde olmayan bazı meyveler: Zoal, Moş… Ve de, o meyvelerden enfes reçeller… Ev yapımı şaraplar(Çakır), votka (Arak) ve doğa harikası göllerden çıkan tatlı su balıkları… Hepsi Kafkasların tadılası lezzetleri…

Ve elbette doğu kültürünün imrenilesi misafirperverliği ve dostlukları…

Kısacık Kafkasya gezimizden bende iz bırakan güzellikleri sizlerle paylaşmaya çalıştım.

 

Filiz Besim

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir